“Hayatın Yeniden İnşası İçin”

“Bu eserin çağrısı, vahyi nesneleştiren Müslümanlara bir tevbe, bir istiğfar; yani bir özeleştiri çağrısıdır.”

Mustafa İslamoğlu, başlıktaki adı taşıyan yeni kitabının amacını böyle dile getiriyor.

Kitap, tezini “insanın yaratılış amacı” üzerine oturtuyor. “Allah’ın şaheseri, yaratılmışlar evreninin gözbebeği” olan insan, “varoluşunu borçlu olduğu Allah’a karşı sorumludur.” Dolayısıyla insanın görevi; “yeryüzünde varoluş amacını gerçekleştirecek bir hayatı inşa etmektir.”

Eser, insana “sorumluluğundan kaçamazsın” demektedir.

Peki, insan yeryüzünde varoluş amacına uygun bir hayatı nasıl inşa edecektir?

Böyle bir hayatı inşa ustalık ister, plan ister, proje ister, yol-yordam ister…

Hepsinden öte, insanın kendi iç dünyası imha olmuşsa, dış dünyasını ve hayatı nasıl inşa edecektir?

İşte kitabın amacı, bu soruların cevabını aramaktır. Bu cevap sadedinde insanın “hayatın inşası”nı gerçekleştirecek bir altyapıya sahip olduğunu dile getirir eser:

“İnsan böyle bir amacı gerçekleştirebilecek bir donanıma sahiptir. Fakat o bu sorumluluğu yerine getirmek için, donanımını kullanma kılavuzuna uygun kullanmalıdır.”

İşte bu noktada “vahiy” gündeme girmektedir. Eser, vahyi “ilahi bir inşa projesi” olarak nitelendirir. Esere göre vahiy, muhatabının tasavvurunu, aklını ve şahsiyetini inşa etmek için indirilmiş ilahi bir hitaptır.

Bunun manası, hayatı inşa edecek ustanın inşa edilmesidir. Şu çarpıcı tespit işte bu gerçeği dile getirir: “İnsan, mimar olabilecek çapta tasarlanmış ilahi bir mimaridir.” Eser insanın hem inşa edilen nesne, hem inşa edici özne olarak yaratıldığını ısrarla vurgular.

Kur’an vahyi “insan inşa etme amacını”, başta Rasulullah’ın şahsı olmak üzere, yeryüzünün en büyük iman hamlesini omuzlayan ilk nesil üzerinde başarıyla gerçekleştirmiştir.

Yazar, vahyin ilk muhatapları üzerinde gerçekleştirdiği bu inşaya birbirinden çarpıcı örnekler verir. Gerçekten birçoğumuzun ilk defa okuduğunu sandığım bu örnekler, insanı kendine getirici bir tokat gibi, yüreğimizin yanağında şaklamaktadır.

Kitap biz okuyucularından bir şeye kesinlikle inanmamızı istemektedir: Vahyin insanı inşa etmek için indirildiğine ve bunu başardığına…

Elbette şu soru hepimizin hem sorusu hem de en büyük derdidir:

Vahiy insanı inşa ediyorsa, biz Müslümanları neden inşa etmemektedir?

Tasavvurumuz, düşüncemiz ve kişiliğimiz üzerinde vahiy damgası neden yoktur?

Evet, bence de yoktur. Baksanıza Kur’an’ın “geçici” dediğine biz “kalıcı” gibi bakmaya başlamışız. Vahyin “alçak” dediğine biz “yüksek” muamelesi yapıyoruz. Vahyin “ölü” dediklerine “diri”, “diri” dediklerine ise “ölü” gözüyle bakıyoruz. Vahiy ebedi istikbali hatırlatırken, biz ise, utanmasak “mobilya markasını” hatırlayacağız.

Soru(n) ortada: Vahiy bizi neden inşa etmiyor?

Bu soruya kitabın verdiği cevap net ve açık: Biz Müslümanlar “inşa eden bir özne” olarak indirilen vahyi “nesneleştirdik” de ondan. Vahyin inşasına “teslim olmak” yerine, vahyi kutsal bir nesneye dönüştürerek “teslim aldık”.

Kitap, vahyin, biri avamın diğeri okumuş-yazmışların eliyle olmak üzere iki tür nesneleştirmeye maruz kaldığını dile getiriyor: Hissi nesneleştirme ve akli nesneleştirme.

Müslümanlar vahyi öz elleriyle nesneleştirmekle, aslında kendilerine en büyük kötülüğü yapmışlardır. Nasıl mı? Kitaptan okuyalım:

“Vahyin muhataplarının kişiliğini inşa ettiği zaman ve mekanlarda Müslümanlar da hayatı inşa eden birer özne olmuşlardır. Ne zaman ki vahyi nesneleştirmişler, işte o zaman kendileri de hayatın, zamanın ve mekanın nesnesi olmuşlardır. Sonuçta ümmet tarih yapan özneyken tarihe maruz kalan nesne haline gelmiş; zamana yatak açan bir ırmakken, zamanın hasbel kader açtığı yataklarda akan çer çöp haline gelmiştir.”

Evet, şimdilerde olduğu gibi…

Ümmet-i Muhammed’in şu hali pür melali hangimizin içini yakmıyor ki? Ama bunun suçunu hep “ötekilere” yıkmak, biraz da ucuzculuk değil mi?

Neden hep “hastaları” konuşuyoruz da, hiç hastalığın asıl sebebi olan mikrobu, virüsü konuşmuyoruz?

“Hayatın Yeniden İnşası İçin”, işte hastalığımızın en derinlerinde yatan nedeni soruşturan bir çalışma. Zaten kitap öyle diyor: “İnsanların akıllarını düzeltmeden eylemlerini düzeltemezsiniz, tasavvurlarını düzeltmeden de akıllarını düzeltemezsiniz.” Bir başka ifadeyle: “İmha olmuş bir insan unsuruyla hayatın inşası mümkün değildir” diyor.

Kitap, mevcut hayatın nasıl imha olmuş bir hayat olduğunu şu cümlelerle dile getiriyor:

“İnsanın kendisi imajına kurban edilmiştir… İnsanın geleceği bu gününe kurban edilmiştir… İnsanın insanlığı hayvanlığına kurban edilmiştir… İnsanın içi dışına kurban edilmiştir.”

Sonuçta Allah’ın hayatı yaratılış gayesine uygun olarak inşa etsin diye yarattığı insan öz elleriyle hayatı imha etmiştir. Hayatı yeniden inşa etme sorumluluğu, Kur’an vahyini taşımakla mükellef olan İslam ümmetinin fertlerine aittir. Biz de, yazarın son cümlesini canı gönülden tekrarlayalım:

“O halde fazla söze ne hacet, düştüğün yerden kalk ve başla: Bismillah!”

Yorum Yaz